13 Nisan 2016 Çarşamba

Kült Öykü

Dünyanın bir yerinde bir ülke varmış. Bu ülke, ılıman bir iklimde, geniş bereketi topraklar, yeşil yaylalar üzerinde uzanırmış. Bu ülkede bütün erkekler yalanın mübah olduğuna inanır, bütün kızlar şımarık yetiştirilirlermiş. Kızlar, dürüst bir erkek bulabilmek için can atarlarmış. Erkekler de bu kızlardan hayır yok, biz birimizle takılalım, derlermiş. Velhasıl bu ülkede kızlar mutsuz, erkekler mutlu imiş. kızlar da kadın olduklarında mutlu olurlarmış ama mutsuzlukları içten içe sürermiş.

2 Mart 2016 Çarşamba

Xonix oyunu üzerine düşünceler

1- Hiçbir hareket sonuna kadar düzene kavuşma eğiliminde  değildir.
  
2- Her hareket diğeri kadar düzene kavuşma eğilimindedir.
  
3- Düzene kavuşma eğilimi değişkendir, bu artarken  
   tedbirsizlik düzene kavuşma eğilimin üstünde seyreder.
  
4- Düzene kavuşma eğilimi azalırken, tedbirsizlik düzene
    kavuşma eğilimin altında seyreder, daha hızlı azalır.

XONIX; masa topundan türemiştir; 86 tabir edilen, atari üstü, ilk bilgisayarlarda bulunan oyun, o zamanlar 2D idi,  .

1 Mart 2016 Salı

Yaşam da böyle değil mi?

BİLMECE ROMAN (ÖYKÜ) VEYA HER NE İSE

    Veriler:

     1.Dört deste var.
     2.Destelerin ikisi kırmızı, ikisi mavi
     3.Destelerin ikisi ince kartlardan, ikisi kalın karttan.
     4.Destelerin ikisi tam takım(iskambil takımı), ikisi bir takımın
     yarısı(bezik takımı/majör takım).
     5.Tüm desteler (tam veya majör) eksik.
     6.Tam desteler 54 adet, 2 şer tanesi joker olmalı...
     7.Majör destelerin biri 1, diğeri 2 eksik fakat ilave 3 adet boş kartvar, 2 si mavi, biri kırmızı
     8.Diğerlerine hiç benzemeyen desen ve kalınlıktan 2 tane eş joker  var. Biri bordo biri siyah.
        Bu jokerler üzgün jokerler.

#   K.Sayısı    belirli joker eksik boş kırm. mavi  ince kalın veya ince kalın

 1    52              51       1           2             1                     1                   1
 2    52              51       1           2             1          1         1
 3    25                               1 veya 2        1                    1                     1
 4    24                               2 veya 1                   1         1                     1

O  Kaotik alan

Öykümüzün konusu her destenin macerasıdır. 

Kırmızı bezik destesi, karo kralla başlıyor. Karo kralın malumunuz kolları kesiktir.
Ve soluna bakar.

Mavi bezik destesi karo prensle başlıyor. Onun malumunuz elleri belinde meydan
okuyan bir hali vardır. O da soluna bakıyor. Prens kralın gençliğidir.

Bezik destelerinin arasında, bir adet iskambil destesi vardır.

Kırmızı deste) Kırmızı destede en üstteki kağıt sinek ikilidir. (Bir talihsizliği simgeler)
Merakı çeken konu: Kırmızı destedeki(iskambil) karo kral ve prensin durumudur. 
Bu destede bu üç kartın diğer boyuttaki ilişkisi  incelenecektir.
Süpriz: Bu destede karo prens yoktur.
Süpriz 2: 2. arayışta karo prens çıkmıştır.  Hem de karo kralın çok yakınında, 
sinek 2 den çok uzakta. Kırmızı iskambil destesinde karo
prens ile karo kralın arasında kupa asıyla, maça kral  vardır.
Maça kral bir elinde asası, hemen edayla, ağır başlı tavrıyla karo
prense bakmaktadır. Maça kral ve karo kral aynıdırlar, bir kralın iki
yüzünü gösterirler. Kupa as ise malumunuz bir talihtir.

 Örnek çözüm: (diğerlerini siz üretiniz)

İskambil destesinde kralın talihini yakalamasını engelleyen kralın
kendisidir, diğer yüzüdür. Bu yönü, gençliğindeki hayallerini
gerçekleştirmesine engel olmaktadır. Zaman içinde kaybolan kartlar
desteyi bütünleyebilmesine engel olmaktadır. İskambil destesindeki
kartlar bezik kartlarını da tamamlamakta kullanılabileceğinden
üzerine ne kartı olduğunu yazmak doğru olmaz, kaldı ki, usta bir
oyuncu elle yazılan kartları arka yüzünden tanıyabilir, bu da oyunun
mantığını zederler. İskambil, maksimum 2 deste ve 4 joker ile oynandığı
için, bezik destelerinden takviyeyle iskambil takımı oluşturulabilir.
Ancak bu iskambilde ki eksik kartların bezik destelerinde mevcut
olması şartını gerektirir.  Gene de öncelikle denenmesi gereken yol
budur. Muhtemelen 7 den küçük 2 kart eksik kalacaktır. Desteye, 
aynı renkten iki joker de katılır. Karşıt renkteki iki joker .(üzgün jokerler) ve
iskambillerin bir mavi, bir kırmızı boş eksik kartları tamamlamakta
kullanılır. Böylece büyük bir ihtimalle yaklaşık % 75, desteler
tamamlanmış olabilir. Eksik olan 4 kart da 7 den küçükler arasındaysa
kralımız talihine küskün yaşayacaktır.

Beziğe gelince, 4 yarım deste gerektirdiğinden, 2 deste iskambillerden
çıkartılacağından dolayı daha karmaşık çözümler gerektirebilir. Bence
en kolay yöntem iskambilleri de göz önüne alarak kaydırma yoluyla yeni
8 seri oluşturmaktır. Yani krallar eksikse, yerine damlar, veya
valeler ikame edilebilir. İskambillerde 4 adet, beziklerde 3 eksik
olduğu için 7 kaybın dağılımı önemli değildir. Kaldı ki boş kartların
en azından 2 si arka yüzlerine göre ikame edici olarak kullanılabilir.

Görüldüğü gibi yatay üst planda kralımızı üzgün kılacak bir durum
yoktur. biraz kafayı çalıştırması yeterlidir. Dikey planda ancak çok
şansız değilse, bu da ancak tüm eksiklerinin minör kartlardan oluştuğu
durumda olabilir. 

Yaşam da böyle değil mi?   1990'lı yılların başı...


17 Şubat 2016 Çarşamba

ÇEVİRDİM OLDU: ADIM, ORUÇ ARUOBA

“dil, varlığın meskenidir”*

Oruç Aruoba’nın TRACTATUS Logico-Philosophicus’u Türkçeleştirmesi** Üzerine Değerlendirme


L. Wittgenstein
1 Die Welt ist alles, was der Fall ist.

C. K. Ogden (Translator to English)
The world is everything what is the case.

O.Aruoba
1 Dünya, olduğu gibi olan herşeydir.  (Epistomoloji’den bağımsız, ontolojik bir önerme olarak kendini ortaya koymaktadır)
“Olduğu gibi” hal yerine kullanılmış. “Olan” da hal; o zaman” hal”, herşeydir . Gereksiz bir uzatma: 

“Olduğu gibi” olmayan da var mı? Yok mu? Var da, dünya’ya mı dahil değil,  en azından "olduğu gibi olmayan"ın da olması lazım ve olduğu gibi olanlardan ayrılması lazım; buna kim nasıl karar verecek?  Zaten, o zaman dünya, olandan daha aza indirgenmiş olmaz mı? SONUÇ: Önerme yanlıştır.
Yoksa, zaten böyle bir önerme “dünya; dünyadır” demektir ki; bir açılım getirmez.  

VİKİPEDİA
1 Dünya olup biten her şeydir. (açıklayıcı: fakat fazla hafif/ keza fazla açıklayıcı; ayrıca ontolojik bir görüşe açık bir önerme). 
Dünya  “vaki olan her şeydir”in Türkçesi.  Ama bu, daha sonra aşağıda görüleceği gibi, 1.1. de ifade edilen şey, fazla  erken bir önerme.

D.Özkan
1 Dünya,  KONU*** olan, her şeydir.  (konumuz konulardır; dil felsefesinin doğuşu) (Yapıtın son cümlesinde SUSMALI DERKEN, KONU OLMADIĞINI BELİRTECEKTİR;  sessizlik, (dil yoksa ) konu yok demektir).  Case: en geniş anlamı ile konudur.  Tureng bunu doğruluyor. Kaldı ki, giriş cümlesinin, varlık ile dil/ontoloji, epistomoloji veya (semantik)  arasındaki ilişkiyi tanımlamasından başlamasını beklemek en temel hakkımız.  Aksiyom 1’in konusu her zaman budur ve bu olmalıdır. Konumuz, bizzat konunun kendisidir.  (en mütevazi önerme; kendi içine kapanan önerme).  Kaldı ki, önsözde, Russell, semantik’i sembol  ile ikame ederek, bu yoruma çok yakın duruyor. Durum da olamaz; durum özel bir hale gönderme yapar.

L. Wittgenstein
1.1 Die Welt ist die Gesamtheit der Tatsachen, nicht der Dinge.

C. K. Ogden
1.1 The world is the totality of facts, not of things.

VİKİPEDİA
 (Yok)

O.Aruoba
1.1 Dünya olguların toplamıdır, şeylerin değil.

Doğru gibi, ama hatalı; şeyler tamamen devre dışı değil, ama “toplam” olgu üzerinden oluşturulmalıdır, diyor. Tamam, olgu dolaylı olarak, şeyi içerir. Çünkü şeyi devre dışı bırakırsak, birinci önerme, yanlışlanır; çünkü orada “şey”e göndermede bulunuyor. Kendisince, konu ile şey arasındaki bağlantıyı, olgu üzerinden kotarmış oluyor.  Fakat, bunu yaparken, gene kendisince, olguyu, fenomelojik bağlamda bir olguya gönderme yapmadığını; “fact” üzerinden olana gönderme yaptığını düşünüyor. O zaman, neden daha basiti ve anlaşılırı varken, “olgu”yu kullanıyor: Özetle, olgu terimdir
Dilimize de felsefe ile girmiştir. İngilizcedeki “fact(vaka)” bin yıllardır vardır. Dil felsefenin terimle, üstelik felsefik bir terimle başlaması kabul edilemez veya en azından felsefik vurgusu yüksek bir sözcükle başlaması eleştiriye tabidir.

D.Özkan
1.1 Dünya olanların toplamıdır, şeylerin değil.

Böylece “olan”, hem bağlantıyı, hem de şeyi içermiş olur. Gereksiz bir kısıtlamaya kendimizi mahkum etmemiş oluruz. Çünkü daha henüz, olgu tanımlanmış değil. Olan, bir terim değil, bir “im”; ama konunun jeneratörü.  

* Heidegger, Dil felsefesi üzerine öncelikle genel bir bilgi edinmek isteyenlere, Prof. Ali Osman Gundogan’ın Dil ve Dil-Anlam İlişkisi adlı çalışmasını önerebilirim.  http://www.felsefedersligi.com/FileUpload/op30412/File/ali-osman-gundogan-dil-ve-anlam-iliskisi.pdf

** Doğru ifade Transkripsiyon (kodçeviri, kod geçiş), sözcüğü olmasına rağmen, bu sözcüğün Türkçe kabul görmüş bir karşılığı olmamasından dolayı, “Türkçeleştirme” ifadesini uygun buldum.. Wittgenstein da böyle düşünür, her dilin kodifikasyonu, kripto edişi kendine özeldir.  Çeviri yaparsak, bağlamı yitirebiliriz.


*** Wittgenstein üzerine çevirileri bulunan Doğan Şahiner, konu sözcüğünü, kısmen terimsel bulduğunu ifade etti…  Konuyu, “üzerine konuşulan” olarak tanımlayan biri olarak bu görüşe katılmamakla birlikte, isteyen olursa “konu” yerine, “sözkonu”su kullanılmasına ses çıkarmayabilirim, o da okuyucunun zihninde, daha kolay bir canlandırmaya yol açtığından dolayı.  Kaldı ki, Aruoba da, Türkçeleştirdiği çalışmanın önsözünde, rahatlıkla “konu” sözcüğünü kullanmış.

12 Şubat 2016 Cuma

Tahrifat-Tamirat-Tenvirat

Diş Fırçasını Saran Şiir
Üzerine Bir Öykü

Edgar Allan Poe anısına

Orhan Veli’yle, yıllardır ilgiliyim. Kaynağı artık çok gerilerde bir ilgi bu. Orhan Veli’ye yapılan haksızlığa, doğrusu bozuluyorum. Yalnız bu, ne Müşfik’in Orhan Veli’yi seslendirişindeki şefkat yoksunluğu, ne de şiirlerinin arabesk yorumlanışıyla ilgili. Dalan’ın yaptırdığı heykel de ayrı bir konu.. Neyse asıl beni rencide edenlerin onu sevenlerin, onun seslendiklerinin, arkadaşlarının, dostlarının yaptığı kıyımdır. Bunlardan biri. Gemlik’in Bursa girişini süsleyen Orhan Veli dizeleridir.


"Gemliğe doğru denizi göreceksin,
Sakın şaşırma                                "

Bu arada unutmadan belirteyim, öyle şiir delisi falan değilim. Sadece, şairlerim vardır, onlarla ilgilenirim, burada da şairi bir kült varlık olarak ele alırım, çoğu kez töresi, aktöresi, kara töresi şiirlerine üstün gelir. Yani kısaca şairi, şair yapan şiirleri değil, şiiri, şiir yapan şairidir. İmdi, bu tabela burada ne arıyor, efendim? Belli ki, şiire meraklı, rakı şişesiyle dost bir belediye başkanı, beldesine değer kazandırmak için şairin dizelerinden yararlanmış. 

 Buraya kadarı iyi, hoş, hatta çok hoş. Ama tabelanın yeri orası mı? Şimdi biraz düşünün, duyumsayın. Bursa’dan otobüse bindiniz, belki, Bilecik’ten, belki Balıkesir’den, belki İzmir’den geliyorsunuz. Yalova istikametine yol alıyorsunuz. Körfezi döneceksiniz. Birden bugünkü otobüslerin hızıyla, yarım saat sonra, 1940’larda ki hızla 40-50 dakika sonra Gemlik körfeziyle karşılaşıyorsunuz. Şaşkınlık! Değil mi? Öyle mi? Nasıl bir şaşkınlık sorabilir miyim? 

Ağbi ben, iki saat sonra bekliyordum denizi, 40 dakika sonra çıktı şaşkınlığı. Bir de tersini hayal edelim. Nereden gelirseniz gelin, Bursa’ya doğru yol alıyorsunuz, Körfez gözden kaybolalı üç beş dakika olmuş ki, Armutlu’nun heyelanlı, sarp yamaçlarında aracınız kilometrelerce tırmanıyor, dağlar dağlar. İç Anadolu denizlerden sıra dağlarla ayrılır, der ülkemin coğrafya kitapları-ardından birden kendinizi koca Orhan Gazi ovasında bulmuşsunuz, git git bitmiyor. Artık, o denizin yumuşaklığıyla taban tabana ters, sert, kuru Orta Anadolu yaylasına, bozkırına teslim oldunuz. İçinizde bir eziklik, bir burukluk. Umudu kesip, bozkırın güzellikleriyle haşir neşir olmaya başlıyorsunuz. Sonra derken otobüsünüz bir virajı dönüyor. Birden gözlerinize inanamıyorsunuz, sevgiliniz sizi bırakmamış, oralara kadar gelip size son bir kez güle güle demek istemiş. 

Biraz fazla şairane oldu değil mi? Ama ne yapalım ki bence böyle. Bu konuyu niçin anlatıyorum. Bu, Türkiye’deki okur yazarın tanımı, oluşumu ile ilgili bir şey. Belediye başkanıyla, oradan binlerce kez geçmiş, yazarı, öğretmeni, mühendisi, imamı, hocasıyla ilgili bir şey. Kolaycılığın, baştan savmacılığın yansıması. Onun için Dalan’a da fazla bozulmamak gerek. Kaldı ki, ben de bu yazıyı, olguyu saptamamdan yirmi yıl sonra kaleme alıyorum. 

Anladığınız gibi, şairlerimden biri de Orhan Veli. Yıllar önce Orhan Veli’yi okuyorum. Kitabın sonunda bir şiir var; Aşk Resmigeçidi. Altında da bir not. “*Şairin ölümünden sonra, bu şiirin el yazması, diş fırçasına sarılı bir kağıtta bulunmuştur. Fakat bazı parçaları okunamamıştır. İlkin yaprak dergisinde (1.2.1951) yayımlanmıştır. Ardından Varlık Yayınevi, birkaç yerini tamamlayarak şiiri ''Orhan Veli/Bütün Şiirleri'' adlı kitaba almıştır. Buraya da bu son basımdan aktarılmıştır.” Kalın yazılar benim. Şiiri okuyorum, şiir yarım, kaldı ki tamamlandığı iddia edilen yerler komik, saçma sapan. Kitabın Varlık Yayınevi’nce yapılan baskısında ise tamamlamanın dışarıdan yapıldığı dışta bırakılarak şu ibare yer alıyor. “Ölümünden sonra müsveddesi diş fırçasına sarılmış bir kağıtta bulunan bu son şiir tamamlanmamıştır.-SON” 

Şimdi şiirin tümünü, yayımlandığı haliyle aşağıya alıntılıyorum, sonra da değerlendirelim.
Öncelikle bir şair, yüzlerce şiir düşer, bunlardan bir kısmını yayınlar. Sanatçının kendisinin yayıncısına vermediğini, öncelikle şair yoldaşlarının dergide yayınlamaları, bazı yerleri okunmadığı için tamamlanmamış bir şekilde yayınlamaları, hele kendilerine göre becerdiklerini inandıkları kısmını, kendilerine göre doldurup yayınlamaları aklın alacağı bir şey değil. 

Gelelim, Varlık Yayınlarınca yayınlanan baskısına. Varlık yayınları Türkiye’de edebiyat sevgisinin, kültürünün oluşmasında olumlu veya olumsuz ama önemli yeri olan bir kurum. Burada, yayınevinin değerli fikir ve sanat adamı (tabii ölmüş olduğu için ardından bu yazıyı yazmaktan da epey sıkıyorum), üstadın şiirinin altından girip, üstünden çıkıyor. Neymiş efendim, üstadın bazı pekiştirmeleri var ya, dayan yedinci beşliğe, ikinci kendini. Vay be genç cumhuriyetin en yüce şairi ne halde, ilkokuldaki kızım yapsa bu hatayı, yüzlerim. Buraya her şey olur, ikinci bir “kendinde de” olmaz, bu ifade olsa olsa adı bile verilmeyen haspaya yakışır. Vay canına. Doğru sözcük kendiliğinden çıktı; öfke işe yaradı; doğru sözcük “haspa”. “Haspa”, hem şiirin tümünde hakim olan, örtük gerçek duygusunu taşıyan, bir sonraki mısradaki para ile iç ses uyumu yaratan bir sözlük, hem de yeterince Veli’ce. 

Onuncu ise üstadı bırakıp gitmiş, vah vah. Üstelik, hazret onikiden vurduğundan o kadar emin ki, Varlık’taki baskısında şiirin bu kıtada okunamayan bölümlerinden söz bile etmiyor. Bırakılsa bırakılsa ancak, hazret bırakılmıştır, çünkü sadece arabeskler bırakılır. Burada olumsal bir yaklaşımla, çekip gitme söz konusu olabilir, bir de zarf lazım, o da apansız. Kısacası çekip gitti apansız, hem haksız, hem çıktı sözcüğüyle işsel uyağa sahip. Veli’nin bu çözüme en azından kemikleri sızlamaz.

Gelelim sondan ikinci bölüme. Adı Luksandra, nereden çıktı. Zaten, sekinci bölümün özgün halinde bir leksandra sözcüğü geçiyor. Anlaşılan tamamlayıcı, sözcüğü doğru yerinde değerlendiremeyince ziyan etmek istememiş. Etmesin, etmesin de, Türk şiir, sanat, edebiyat dünyasına yıllar yılı bu adamlar mı yön verdi ya Rab. Zaten kadın konyak içiyor, belli bir batılılık dokuda var. Neden üstat, adını vurgulasın? Çok mu yabancı avrat hayranıymış, anlaşılan yayıncısı, şairimizi başkalarıyla karıştırmış. 
Aşağı yukarı, şiir biraz toparladı. 

Şimdi, iki güç parça var sırada. Burada, gerçekten hayal gücüne ihtiyacımız var. Luksendra’nın yeri Ayten’in altı. Ama bu sözcüğü buraya çakmak her baba yiğidin harcı değil. Konsomatris Luksendra mı diyelim, yoksa Aleksandra’ya mı bir uyak bulalım. Bence nafile çaba, benim önerim, namı-diğer Luksandra. Dil açısından Orhan Veli’ce. 

Tabii ki, Barlarda göbek atar dizesi, aynen çöpe. İnsaf ya. Hiç mi şiir okumadınız! Bir bölümde iki kere bar sözcüğü kullanana barbar bağırmak mı lazım! Ayrıca, bar kadınları barlarda göbek atmaz, barda göbek atar. Barlar da, atsa atsa, iyi aile kızları atar. Üstelik Orhan Veli niye öyle tanımlasın ki, dostunu. Anlaşılan rahmetli Nabi, şairliği gazete muhabirliğiyle karıştırmış. Bu dize de aynen çöpe. 


Son bölüm de, eşitliği, özgürlüğün önüne koşmak da, zamanın ruhu olsa gerek; ama biz biliyoruz ki, Veli, için özgürlük her şeyden önce gelir.

Şimdi gelelim en zor bölüme. Şairin, bütün yok edici çabalara karşın namusunu koruyan ikinci bölüme. Şimdi müsaadenizle, lafı fazla uzatmadan ve tartışmaya girmeden ben önerimi getiriyorum.
Burada, aşağı yukarı kesin olan, dördüncü mısradaki Sadece sözcüğü. Diğerleri için, daha iyisini yapabilecekler olduğuna da inanıyorum. Şimdi şiire kendimce düzeltilmiş haliyle tekrar yer veriyorum.